Back to Top
  • BEST CYCLING EXPERIENCE

    Become The World Leader On The Internet For The Sport Of Cycling.

    SHOP NOW

Halime Kökçe - Ah be Ahmet abi


Halime KökçeStar Gazetesi

Ah be Ahmet abi!

Öyle işte Ahmet Ağabey bizim idolümüzdü. Muarızlarına karşı kalemi keskin, lafı dikti. İyi bir polemik yazarıydı. Çok iyi bir edebiyat, yakın tarih ve biyografi okuruydu. Yıllar sonra onunla aynı gazetede köşe yazarı oldum. Benim için, hayaldi gerçek oldu.

Bir ay içinde iki ölüm haberiyle sarsıldık. Markar Eseyan’dan sonra Ahmet Kekeç’i de kaybettik. Yakınlarına ve TürkMedya ailesine başsağlığı diliyorum. Akşam gazetesi iki değerli kalemini kaybetti.

Markar’la Hırant Dink’in katledilmesinin hemen ardından tanışmıştık. Birlikte pek çok programda yer aldık. Türkiye’nin saldırıya uğradığı son 7-8 sene verdiği mücadeleye aynı grupta yazı yazan meslektaşı ve arkadaşı olarak şahitlik ettim. Markar, sözünden emin olunan biriydi. Bu toprakları yaşarken de ölürken de seven bir vatanseverdi.

Ahmet Kekeç’i ise tanıdığında daha çocuktum. Dönüp yılları sayınca ürkütücü geldi şimdi, 30 yıl olmuş. Lacivert jile ve beyaz gömlekli üniformalarımızla İmza dergisine giderdik, birkaç lise öğrencisi. Lafı eğip bükmeden yazardı yazısını, duman altı odasında.

Biz de nasıl meraklıydık; sanki herkes herşeyi biliyor da bir tek biz geç kalmışız gibi, her gazeteyi, her dergiyi okumaya çalışırdık

 

İNSANLIK KAPİTALİST VAHŞETE YENİK Mİ DÜŞÜYOR?

Son yıllarda dünyada  bizlere neler oluyor dedirten olaylar yaşanılıyor. Dünya fireni boşalmış kamyon gibi hızla uçuruma doğru giderken, Anadolu kadim geçmişiyle buna direniyor.

Dünyada bir günde ilginç iki olay yaşandı biri Türkiye’de, diğeri Ukrayna’da Türkiye ‘dekinde parasız kalan üniversite öğrencisi için Ardahan halkı seferber oldu, öğrencinin tüm ihtiyaçları giderildi.

Ukranya’da ise Türk parasıyla 4,7 tl. Lik dolmuş parası olmadığı için ormanlık alanda indirilen üniversite öğrencisi hasta annesine yetişmek için yaya yürümek zorunda kaldığı ormanda yolunu kaybederek eksi 25 derece soğukta donarak öldü. Genç kızın cesedi iki gün sonra koruculuk yapan babası tarafında donmuş vaziyete bir çukurda bulundu.
Buna kimse istisna da diyemez. Zira o otobüste yolcular arasında da tepki gösterecek bir vicdanlı insanın çıkmamış olması olayın vehametini ortaya koymaktadır.

Amerika’da ormanlık alanda kaybolan 3 yaşındaki çocuğu bir ayı iki gün boyunca korurken Ukranya’da insanlığın düştüğü bu durum ayrıca düşündürcüdür.

Dünyada yaşanan tüm bu gelişmeler neticesinde kadim Anadolu’da yaşayan halkların hala dünya insanına yol gösterecek bir kültürü kapitalist sisteme kaptırmamayışı bizim için ve tüm dünya mazlumları için umut vericidir.

İşte Anadolu coğrafyası bunun için çok önemli. Küresel kapitalizmin kasıp kavurduğu dünya uçuruma doğru yuvarlanırken Anadolu çocuğu buna direniyor. Bunu asla gözardı edemeyiz. Gelenek, görenek, örf ve adetlerimiz UNESKO dünya mirası listesine girecek kadar önemli diyorum ve sözlerimi Akif’in, “ Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar “ sözüyle noktalamak istiyorum. İyiki bu toprakların çocuğuyum. Sonsuza dek yaşa Türkiyem.
Mehmet Avşar



Vize başvurusu Yıldız Ramazanoğlu

Vize başvurusu hemen bitsin de günüm bana kalsın diye randevuyu en erken saate aldım. Karanlığın oldukça kesif olduğu, sokakta kendiminkinden başka ayak sesinin bulunmadığı, köpeklerin sürüler halinde başları önlerinde vakarla yürüdükleri bir vakit. Mahalleden ana caddeye çıkınca, uzun metrobüs yolunda benim gibi başka erkenciler de katılmaya başlıyor yürüyüşe. Peki metrobüs dilemmasında nasıl oluyor da bir insanın önünde bomboş araç durduğunda bile oturacak bir koltuk kalmıyor sorusunun cevabı çok yazılar kaldıracağı için şimdilik bahsi diğer.    
***
Mecidiyeköy’de indiğimde vakit çok erkendi. İç taraflarda kalan adrese gitmek için birkaç kişiye yol sordum ve her biri zıt istikametleri işaret edince seslice güldüm, sorduğum iş merkezi avm karışımı binanın adını hiç dinlemeden, kale almadan herkes gönlündeki gökdeleni tarif ediyordu çünkü. Ses tonlarında hiçbir yanılma payı veya tereddüt yok. Bilmiyorum demek zaten caiz değil böyle durumlarda. Yağmur hırs yapmış durumda, sağanak yolları kayıkla geçilecek derelere çevirmek üzere. Rüzgar her seferinde olduğu gibi, hiç halden anlamadan şemsiyeyi ters çevirip tellerini koparıyor. Vize mülakatına sudan çıkmış kedi gibi varmanın alemi yok, bir saçak altına sığındım haliyle. Oturup çay içecek yağmurun dinmesini bekleyecek kadar vakit var daha. Yan yana dizili sonsuz kafe ve restoran sırasında sandalyeleri dışarılara taşmış üstü brandalı bir masayı seçip insanların üzerinden geçen gün doğumunu idrak etmeye çalıştım. Ne yapalım, bizim doğamız insan bina ve asfalt buralarda. Bizim evin ıssız sokaklarından, izbe geçitlerinden sonra ne ara caddeyi ele geçirdi bu iğne atsan yere düşmez kalabalık. Sanki İstanbul Anadolu’yu hatta Suriye’yi, Türkî devletleri, Doğu Avrupa’yı önüne katmış şehrin bütün renkleriyle gayrı resmi geçit yapıyor. Bir bakıma podyum bütün caddeler. Bu saatte uyku sersemi çocuklarıyla okul için yola çıkmış kadınlar, giyimlerine son derece özen gösteren büro çalışanı gençler, bu erken vakitte makyajına geniş bir zaman ayırdığı belli olan iş kadınları, erkeklerin envai çeşit saç modelleri, deri, ekose, gabardin, kaşmir, polyester, polar hatta kimi pullu payetli nice kaban çeşitleri, rengarenk atkılar, çantalar, ayakkabılar arzı endam etmekte. Bir fotoğrafçı yarım saatte dünyanın en ilginç portrelerini çekip bir galeri hazırlayabilir kendine. Fakat bu sefer de insanların rızasını almak gerekir mi gerekmez mi tartışmasıyla uğraş dur.   
Yüksek ya da engin binaların saçaklarına sığınmış gençler incecik giysilerle titreyerek sigara içiyor. Ne zaman işbaşı yaptınız, ne ara teneffüs verdiniz de taze ciğerlerinizi zehirli dumanla doldurma saati geldi, anneliğim tutuyor ister istemez, neredeyse gençlere birer nefes açıcı sakız dağıtacak raddeye gelmişken Allahtan kendimi aradığım binanın önünde buldum. Konsolosluk AVM’nin en kuş uçmaz kervan göçmez yerinde. Girişte tuhaf bir göz teması içinde arama tarama kontrol, sonra yürüyen merdiven sonra asansör derken vize katındayım. Daha önce kurşun ve ses geçirmez camların arkasından hepimize potansiyel suçlu muamelesi yapan kendi yurttaşlarımız gitmiş, yerlerine az da olsa gülümseyen başka kendi yurttaşlarımız mı gelmiş ne? Neyse bitti işlemler. Avrupa ile vize meselesini çözmek için atılan adımlar akim kalmasa da bir an evvel çözülse bu mesele. Sonuçta biz herkese başımızın üstünde yeriniz var diyorsak gelenlerden de aynı tavrı beklemek hakkımız.   
***
Üst geçitten bakmak ibreti alem. Sık aralıklarla dizilmiş yüksek binalar panoramasına burada doymak mümkün. Az biraz gökyüzü, şemsiyelerin hüzün verici yoğunluğu derken meğer yağmur dinmiş. İnsanlar plazalarda, bürolarda tasarlamak, yazmak, pazarlamak, sıkılmak, konuşmak, kahve içmek ve daha nice işlerle meşgul. Ali Sami Yen stadını arıyor gözüm eski bir alışkanlıkla. Birkaç kez maçtan dağılanlar arasında ezilme tehlikesi geçirmişliğim vardır ama bir parçamızdı sanki, spor tarihimizin köşe taşlarından bir binaydı. Sanırım güvenli olmadığından ve yetersizlikten yıkıldı. 2011’de yıkım kararı alınırken inşallah yeşil alana dönüşür burası da binaların içinde boğulan insanlara bir nefes olur demiştim ama göz açıp kapayana kadar korkunç binalar doluştu. Aşağıda karınca gibi sıralanmış ilerlemeyen araçlardan akıl almaz bir otomobil filosu.
Dönüş için metrobüse doğru ilerlerken vize kabininde büyük bir soğukkanlılıkla sorulan sorular takıldı aklıma. “Herhangi bir şekilde ve veya ortamda terörist şiddeti meşru ilan eden veya öven yahut başkalarını terör eylemlerine veya ciddi suçlara teşvik eden görüşler dile getirdiniz mi.”Tamam da önce bir Türkçe lazım değil mi? bu nasıl bir cümle. Evet diyeceksem neden buradayım.       
“İyi bir insan olmayabileceğinizin düşünülmesine yol açabilecek başka herhangi bir eyleme karıştınız mı.” Henüz karışmadım ama içimde üç vakte kadar karışacağıma dair kuvvetli bir his var diyebilir diye düşünülmüş herhalde. “İyi insan”dan kastımız ne derse biri konuşmaya hazır mısınız uzun uzadıya. En iyisi bu tuhaflıkların bir an önce son bulması
karar

Deniz Temur Bu sömestr zekanı çalıştırmaya ne dersin?

Her yıl sömestr yaklaşın okurlarımız 'çocuklarla ne yapsak?' diye sorular sormaya başlıyorlar. Benim bu yıl hem çocuklara hem de yetişkinlere hatta büyükanne ve büyükbabalara bile uygun şahane bir önerim var: "Türkiye Zeka Oyunları"na katılın!
14 Ocak Pazartesi günü başlayan Türkiye Zeka Oyunları elemeleri için online katılımlar 26 Şubat'a kadar sürüyor. Üstelik Zeka Oyunları'na katılım için ne yaş ne de ön koşul şartları var. Düşünme ve problem çözme becerilerini arttırmak amacıyla 24'ncü kez düzenlenen yarışmaya katılmak için tek ihtiyacınız olan okuma yazma bilmek ve 4 işlem becerisine sahip olmak. 
Türkiye İş Bankası ve Türk Hava Yolları ana sponsorluğuyla gerçekleştirilen; Milli Eğitim Bakanlığı, ODTÜ ve TÜBİTAK tarafından desteklenen OYUN 2019, bu yıl 5 kategoride katılımcı kabul ediyor. 
Minikler: 6-7-8 yaş,
Çocuklar: 9-13 yaş,
Gençler: 14-18 yaş,
Yetişkinler: 19-49 yaş arası
Emektarlar: 50 yaş ve üstü.
OYUN 2019 BAŞVURU TAKVİMİ
Geniş katılımcı yelpazesiyle her yaşa ve her mesleğe hitap eden ve alanında ülkemizin en uzun soluklu  yarışması olan Oyun 2019;  Eleme, Yarı Final ve Final sınavları 4’ü ortak olmak üzere toplam 10 sorudan oluşuyor. Sözel, sayısal, görsel ve mantık alanlarında orijinal zekâ sorularının yer aldığı yarışmanın soruları her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye Zeka Vakfı Başkanı Emrehan Halıcı tarafından hazırlanıyor. Halıcı ülkemizde olduğu kadar yurtdışında da zorlayıcı ve yaratıcı zekâ soruları ve oyunlarıyla tanınıyor. Yarışmanın soru kontrol ve itiraz kurulları yurt içinde ve yurt dışında bu alanda üstün başarılar göstermiş olan isimlerden oluşuyor. Türkiye Zeka Oyunları'na katılmak isteyenler için başvuru takviminin detayları da şöyle:
Eleme Sınavı 14 Ocak -26 Şubat 2019 tarihleri arasında internet üzerinden yapılacak.22 Mart-25 Mart 2019 tarihleri arasında gerçekleştirilecek Yarı Final Sınavından sonra 21 Nisan 2019 günü Ankara’da yapılacak Final Sınavı ve Ödül Töreni ile yarışma son bulacak. 
KATILIM DA ÖDÜL DE YÜKSEK!
OYUN 2017’de 29.584, OYUN 2018'e de toplamda 38.131 kişi kayıt olmuştu. Yarışmanın ödülü de katılımcıları gibi yüksek. 5 kategoride toplam 30 bin lira ödül dağıtacak yarışmada kategorinin birincisine 3.000, ikincisine 2.000, üçüncüsüne 1.000’er TL ödül verilecektir. Ayrıca; Final Sınavına katılım hakkı kazananlara Başarı Belgesi, Yarı Final Sınavına katılım hakkı kazananlara Başarı Belgesi (elektronik) Eleme Sınavına katılanlara Katılım Belgesi (elektronik) verilecektir.
Ön eleme sınavı ve kayıtlar 14 Ocak 2019 Pazartesi günü Türkiye Zeka Vakfı'nın internet sitesi (www.tzv.org.tr) üzerinden online olarak başlayacak ve 26 Şubat’a kadar devam edecektir. Yarışmaya kayıt olan katılımcılar bu süreler içinde www.tzv.org.tr üzerinden soruları yanıtlayabilecekler.

Enes Kanter'i asalım mı? Oray Eğin

Enes Kanter ya çok zeki ya da tamamen kafayı yemiş. Aslında aynı durum diğer FETÖ mensupları için de geçerli. Hapishanede duvarların yok olduğunu, peygamberin gelip kendileriyle konuştuklarını söylüyorlardı. İlkokul mezunu bir şarlatanın hurafeleri de dini bilgiler değil, deli saçması fanteziler içeriyordu. Ama bu kadar insanı kendilerine çekebilmiş olmaları da şeytani bir başarı. O yüzden arası yok: Ya çok zekiler ya da tamamen kafayı yemişler. Ya da çok zeki oldukları için kafayı yemiş gibi davranıyorlar.
Diğer FETÖ mensupları gibi Kanter de propaganda işini çok iyi biliyor.Öyle ki oynadığı New York Knicks’in Londra’da yapacağı bir maçı bile milli güvenlik sorununa dönüştürdü, kendisinin Londra’ya suikasta uğrama ihtimali yüzün gitmediği yalanını attı. Yalan, çünkü takımı böyle bir durum olmadığını, Kanter’in vize problemi olduğunu söyledi.
PASAPORT İŞİNİN DETAYLARI
Hidayet Türkoğlu öyle kötü bir açıklama yapmış ki Enes Kanter’le ilgili. Tane tane yalan söylediği anlatılabilirdi. Üzerime vazife değil, ama ben anlatayım.
Bilindiği gibi Türk hükümeti 15 Temmuz’dan sonra FETÖ militanı basketbolcunun pasaportunu iptal etmişti. 
Kanter ise vize problemi olmadığını söyleyerek Twitter’dan bir belge paylaştı. Yalan söylediği bizzat paylaştığı belgeden belli: Üzerinde kocaman “Bu bir pasaport değildir” yazıyor. Belge Amerikan hükümetinin ülkede oturma izni bulunanlara sağladığı giriş-çıkış belgesi. ABD’den girip çıkmalarını sağlıyor, amabir pasaport yerine geçmiyor. 
Amerikan vatandaşı olmayan ama Amerika’da yasal oturma izni bulunan Kanter’in ise pasaportu yok. Pasaportu olmadığı için de vize isteyen ülkelere seyahat etmesi imkansız. Amerikan devleti ülkesinden çıkanlara pasaport kontrolü yapmıyor, bu yüzden mesela isterse Meksika’ya rahatlıkla gidebilir ve geri dönebilir. Ama İngiltere’ye girmesi için bir pasaporta ve vizeye ihtiyacı var. Kanter’de ne İngiliz vizesi var, ne de Türk veya Amerikan pasaportu.
Yalanı bu kadar kolay ortaya çıkabilecek olmasına rağmen günlerdir Amerikan basınında NY Knicks’teki FETÖ’cünün yalanı tartışılıyor. 
Dünyanın en iyi basketbolcusu olmayabilir Kanter, ama bulunduğu takım yüzünden göz önünde. Bir haftadır bu yalan isyanına New York medyası kadar New York Knicks’in hayranı ünlüler de kulak kabartıyor, Twitter’da ona bilip-bilmeden destek veriyorlar. Pasaport-vize detayındansa “Baskıcı Erdoğan rejimine karşı mücadelede eden muhalif Türk” masalı da Enes Kanter’in yalanlarına inanmayı kolaylaştırıyor, çünkü tam da Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyen, bir süredir Erdoğan’ı hedef alan Batı’nın istediği malzeme.
DAHA İYİ BİR TAKTİK GEREK
Türkiye’nin tam da bu krizde yapması gereken Kanter’in yalanını yüzüne vurmaktı. Onun yerine şimdi kriz daha da tırmandırılıyor, savcılık kırmızı bülten çıkarmak için girişimde bulunuyor, New York’ta keyfi yerinde olan yalancı Kanter de olayı kabarttıkça kabartıyor. Ben Stiller’dan Spike Lee’ye de Knicks taraftarları bu saçmalıklara inanıyor. 
Bu taktik kimin işine yarıyor?
Sadece Enes Kanter olayında bile FETÖ’yle mücadelenin uluslararası alanda oyunun kuralına göre oynanmadığını görmek mümkün. Çok daha kurnaz ve zekice davranmak gerekiyor bu propaganda uzmanlarına karşı. Batı’ya malzeme vermek, örgütün kendini mağdur gibi göstermesi yerine daha kurnaz adımlar şart. Zira örgüt hep iki adım önde. 
Türkiye Cumhuriyeti açık açık Kanter’le şahsi bir sorunu olmadığını söylemeli. Bu süreçte pasaportunu iptal etmeye, ailesine baskı yapmaya gerek bile yoktu çünkü Kanter örgütün suç katmaları içinde önemsenmemesi gereken bir zavallı. 
Örgüte bağlılığını çözmek de güç değil. Zira Amerika’da sürdürmek istediği basketbol kariyeri tam engellere takılmışken mucize eseri NBA’de kendisine yer buluyor. Kanter’in NBA kariyerinin Utah Jazz’da başlaması tesadüf mü? Utah, FETÖ’nün çok güçlü olduğu, Emrullah Uslu gibi polislerini yetiştirdiği, hatta örgüt yapılanmasının ilk adımlarının atıldığı, ilk fikri altyapısının hazırlandığı yer. Utah demek biraz da FETÖ demek… Belli ki Kanter de tam da FETÖ’nün en güçlü olduğu yıllarda bir yere yerleştirilmiş, o günden beri de propagandada piyon olarak kullanılıyor. 
Enes Kanter’i muhatap almanın zararı daha fazla şu aşamada. Zaten kariyeri iyi gitmiyor, yakında Knicks’ten de yollayacaklar ve bir süre sonra unutulacak. Türkiye’nin Kanter’le uğraşması hem ona reklam oluyor, hem de FETÖ’ye mağduriyet payesi veriyor. 
habertürk

Vatan mı dolar mı? Süleyman Özışık


Pişmaniye kafalı adam Türkiye'yi önce tehdit etti, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Kürtleri vurmaları hâlinde Türkiye'yi, ekonomik yönden mahvederiz" açıklamasında bulundu


Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın cevabı, aynı yöntemle ve yıldırım hızıyla yapıştırdı: 
"Teröristler sizin müttefikiniz olamaz. Suriyeli Kürtleri PKK ile bir tutmak ölümcül bir hatadır. Türkiye, ABD'den iki ülke arasındaki stratejik ortaklığı onurlandırmasını ve bu durumun teröristlerin propagandasıyla gölgelenmesini istememektedir. DEAŞ, PKK, PYD ve YPG arasında hiçbir fark yoktur. Onlara karşı savaşmayı sürdüreceğiz."
Ve bir gün sonra...
Trump ile telefon görüşmesi yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı sözleri bir kez daha tekrarladı, geri adım atmayacaklarını söyledi.
Bir kez daha Twitter'den mesaj yayınlayan Trump, sanki bir gün önce o tehditleri savuran kendisi değilmiş gibi açıklamalarda bulundu:
"Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile konuştum. Ayrıca ABD ile Türkiye arasındaki ekonomik gelişme hakkında da konuştuk, ki burada gerçekten genişleme için büyük bir potansiyel var" dedi.
Bu adam gerçekten gelgit akıllının teki!..
Bir dediği bir dediğini tutmuyor, Amerika'yı bir kabile devleti gibi yönetiyor.
Hem “Çekiliyoruz” diyor, hem de “Tampon bölge oluşturacağız” diyor. Çekildikten sonra tampon bölgeyi nasıl oluşturacağını kimse sormuyor. O manyak manyak konuşuyor, biz de cevap veriyoruz işte.
Trump'a cevap verenlerden biri de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'ydu.
Çavuşoğlu, Batı'nın teröristleri savunan açıklamalarına Lüksemburg Dışişleri ve Avrupa Bakanı Jean Asselborn ile ortak basın toplantısında cevap verdi.
PKK/YPG konusunda da Avrupa'yı eleştiren Bakan Çavuşoğlu, terör örgütünü destekleyen ülkenin Dışişleri Bakanı olan mevkidaşı Asselborn'un yüzüne karşı, "Eğer bu kadar çok seviyorsanız YPG’lileri, PKK’lıları zaten ülkelerinizde var, alır götürürsünüz" dedi. Mevkidaşının o anki yüz hâli görülmeye değerdi.
Patlıcan moru desen değil, kırmızı desen hiç değil. Her cümlede bir başka renge giren adam ayakta, bildiğin iki büklüm olup kaldı. 
Muazzam!
Ancak daha muazzam olan Trump'a hitaben konuşması ve "Hiçbir tehdide pabuç bırakmayayız. Bir tarafta ekonomik zorluklar, bir tarafta terör tehdidi. Bu millete sorsalar, karşı karşıya kaldığı tehdidi yok etmek için ne gerekiyorsa onu yaparız" demesiydi.
İşte tam da budur!
Aslında içimizde olup yanımızda olmayanların, "Eyvah ekonomik kriz geliyor. Eyvah, dolar yine yükselecek ve perişan olacağız" diye ağlaşanların cevap vereceği soru da budur. 
Gayet sade bir şekilde anlatıp sorayım:
Dünyanın medeni görünümlü barbar ülkeleri yüz yıl sonra coğrafyamıza geri döndü. Yüz yıl önce çizilen sınırları bir kez daha değiştirmek için geldiler. 
Bir terör devleti kurmak ve bu devleti bizim kapı komşumuz yapmak istiyorlar. Bu terör devleti, önümüzdeki yüz yıl boyunca Türkiye'yi yeni ve daha korkunç terör olaylarıyla meşgul edecek, fırsatını bulduğunda toprağımızdan toprak koparmaya çalışacak. 
Şimdi söyleyin:
Size göre Türkiye ne yapmalı?
Suriye’yi Irak'tan, Libya'dan, Suriye'den daha beter hâle getirecek bu uluslararası tehdide boyun eğsin mi? 
PKK ve YPG'nin yanı başımızda bir ülke kurmasına izin versin mi? Sırf ABD Başkanı olacak gelgit akıllı herif tehdit etti diye teröre ve teröriste boyun eğsin mi?
Kem küm etmeden, bik bik yapmadan, amasız, fakatsız bir cümle kurun ve söyleyin.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nda ambargoya rağmen onurlu davranan Türkiye mi olalım yoksa ABD'den gelecek yaptırımlara boyun eğen bir ülke mi?
Teröristlerin tepesine gazap kamçısı gibi inmek mi, doların yükselmemesi için teröristlere eyvallah çekmek mi?
Öyle kolaya kaçıp, "Savaş bir insan sağlığı sorunudur" türünden alçakça açıklamalar yapmayın bu kez. Sizi savaşa falan çağırmıyoruz. Zaten isteseniz de istemeseniz de bu savaş size gelecek. Harekete geçmezseniz vatanınıza ve hatta ayağınıza kadar gelecek. 
Onun için söyleyin, hangisini tercih ediyorsunuz?
Yılanın başını ininde ezmek mi yoksa bana şimdilik dokunmayan yılan bin yaşasın demek mi?
Hangisi?
Ya da daha kestirmeden sorayım:
Vatan mı dolar mı?
Hangisini tercih edeceksiniz?